Sinema köken itibarı ile milattan öncelere dayanan bir sanat olmakla birlikte, Lumiere kardeşlerin sinematografı 1895’te icat etmesinden sonra bambaşka bir boyut kazanmış. Sesi olmayan siyah-beyaz gösterimlerden, koltukları filmin sahnelerine göre hareket eden 3 boyutlu film deneyimlerine kadar zaman içerisinde gelişimini sürdürmüş. Hala daha sürekli olarak yeni teknolojiler, sistemler ve platformlar dahil oluyor sinema dünyasına. Peki acaba bu yeniliklerin ne kadarı yarının sinema dünyasının alışkanlıkları haline gelecek? Ne kadarı tarih sayfalarında yok olacak? Beraberce bir düşünelim.

 

Sınırsız Sinema

Eskiden online hizmet sektörü, tüketilen kadar ödediğin bir senaryoda çalışırken; artık trend abonelik usülü sınırsız hizmete doğru yönelmeye başladı. Bunun en büyük öncüleri de bana göre Spotify ve Netflix.

Bundan 5-6 yıl önce legal olarak müzik dinlemek istediğinizde iTunes Store üzerinden parçaları teker teker satın almanız gerekiyordu. (CD ve Plak pazarından bahsetmiyorum bile) Ancak günümüzde bunun yerine tercih edilen sistem, aylık olarak Spotify’a abone olup tüm müzik arşivinden yararlanmak üzerine. Hatta Apple da bunun bilincinde olduğu için iTunes reklamı yapmaktansa Apple Music sistemini çıkardı. Aynı şey film ve dizi sektörü için Netflix’te geçerli.

Sanırım bir kaç girişimci arkadaş da tam olarak bu kanaldan girerek “Neden hala sinemaya gitmek için bilet başına para ödüyoruz ki?” sorusunu kendilerine sorarak Sinemia adlı girişimi kurmuşlar. Bir süredir hizmet veren bu sistemde, tıpkı Spotify’da olduğu gibi aylık üye olarak sınırsız sayıda (veya bir tık daha düşük bir ücret ile ayda 3 sefer) sinemaya gidebiliyorsunuz.

Sinemia'nın kartı

Ben de iki ay önce Sinemia üyesi oldum ve sistemi doğrudan test etme imkanı buldum. 24₺ karşılığı (12 aylık tarifede) ayda 3 adet filme gitme hakkım oldu. İlk olarak 4DX’te Star Wars’a gittim, ki normal şartlarda bu filmin bileti 42₺ imiş. Daha ilk filmden yaptığım harcamayı geri almış oldum anlayacağınız.

Çok sık sinemaya giden biri olmasanız bile bu sistem sayesinde çok daha uyguna sinemaya gidebiliyorsunuz. Hem de bu vesile ile sinemaya hayatınızda daha çok vakit ayırmış oluyorsunuz. Şu an itibarı ile Sinemia’nın ne kadar üyesi vardır, kim hangi oranda kullanıyordur bilmiyorum. Ancak zaman ilerledikçe bu sistemin Türkiye’de iyice yayılacağını düşünüyorum. Kim bilir, belki bir Türk girişimi olarak ileride yurtdışına da açılırlar.

 

Reklamsız Filmler

Bugüne kadar çeşit çeşit sinema salonlarına gittim. Eskiden gideceğim sinemayı seçerken en çok dikkat ettiğim kriter bilet fiyatlarıydı. Şimdi Sinemia sayesinde fiyatları umursamadığımdan, ilk dikkat ettiğim kriter filmlerden önce gösterdikleri reklamlar oldu.

Bir film seyretmek için tam 25 dakika boyunca reklam izlemek zorunda mıyız? Şaka gibi bir şey. Cinemaximum‘da filmlerden önce en az 25 dakikalık saçma sapan reklamlar oynatıyorlar. Hem de fragman falan değil, bildiğimiz televizyon reklamları. Tek bir şubesinde de değil, bütün Cinemaximum’larda aynı şey var. Artık resmen sinemaya gitmeden önce ilk olarak Cinemaximum olup olmadığına bakıyorum. Bıktırdılar.

Yarının sinemalarında film öncesi veya ürün yerleştirme olarak elbet reklamlar olacak. Ancak benim şahsi fikrim, reklam konusunda abartan salonların süreç içerisinde doğal seleksiyona uğrayarak yok olacakları yönünde.

Klasik tarz yerine farklı şeyler deneyen reklamların bu süreçte çok güzel başarılar kazanacağına inanıyorum. Örnek olarak son gittiğim sinema salonunda bir marka, salonun G sırasına telefon şarj üniteleri koymuş. Film başlamadan önce de reklamını, yaptığı bu çalışma üzerinden çok hoş bir şekilde verdi. Büyük prodüksiyonlar için devasa bütçeler harcamak yerine, bu şekilde insanların faydasına olan çalışmalar yaparak marka bilinirliğini ve sevgisini çok daha rahat bir şekilde arttırabilirler. Neyse, reklam konusu çok derin. Başka bir blog yazısına inşallah.

 

Mısır mısır mıdır?

Sinema ve patlamış mısır ikilisi sizce ne zaman ve nasıl bir araya gelmiş olabilir? Hangi dahi patlamış mısır tüccarının bir reklam çalışması sonucu bugün bu noktadayız? Hem ses çıkarıyor hem ortalığı kirletiyor, ama hala çılgınlarca canımız çekiyor; nasıl bu noktaya geldik? Hem de bu kadar pahalı iken.

Bu konuyu derinlemesine inceleyen bazı yazılar mevcut. Ama özetle patlamış mısırın hikayesi, 19.yüzyılın başlarında balina avcılarının Şili’ye gidip patlamış mısırı keşfetmesinin ardından New England’a getirmesi ile başlamış. Adamlar patlamış mısırı yemeyi inanılmaz derecede eğlenceli bulmuş. Böylelikle patlamış mısır Amerikalı’ların gönlünde taht kurmuş.

Büyük Buhran’a kadar sinema salonlarına patlamış mısırı sokmuyorlarmış. Sonuçta adamlar da haklı, etrafı batırıyor. Ama ne olduysa o dönemde olmuş. Dallas sinema salonları zinciri 80 sinema salonuna patlamış mısır makinesi kurmuş. Sanırım aradığım dahi marketing canavarı bu arkadaş. 1945’e gelindiğinde ise artık sinema salonları ve patlamış mısırlar geri dönülmez bir yola girmiş.

Peki yarının sinemasında patlamış mısırın yeri ne? Açıkçası bunca yıldır insanlardaki patlamış mısır hevesi geçmediyse, bundan sonra da kolay kolay geçeceğini düşünmüyorum ben. Ama belki sinema salonlarında patlamış mısır için istenen yüksek ücretler ile ilgili yenilikler olabilir. Belki bu konuda da ayrı bir girişim yapılır. Ya da ne bileyim, Sinemia gibi oluşumlar ek bir ücret karşılığı sınırsız patlamış mısır imkanı getirirler son kullanıcıya. Her şey olabilir.

Sizin de sinemanın yarını ile ilgili aklınızda olan tahminler varsa veya benim yazdıklarıma ekleme/çıkarma yapmak isterseniz, yorum olarak paylaşırsanız çok hoş olur. Yorumlarınız üzerinden güzel beyin fırtınaları yapabiliriz.

Categories: Genel

1 Comment

Rıdvan Aksu · October 8, 2018 at 7:24 pm

Sinemanın yarınından çok yarının sineması daha ağır basıyor bence. Yarının sineması daha çok ev konforunda olacak gibi. Özellikle VR, 360° video gibi teknolojiler geldikçe ilerde “çıkalım da bir sinemaya gidelim” yerine evde kafana cihazı takıp interaktif bir şekilde izlemek daha olası geliyor. Tamamen geleceğin sinemasını bitirmez belki ama sinemanın tiyatroya yaptığını sanal gerçeklik sinemaya yapabilir. Yanlış anımsamıyorsam Spielberg’in de buna benzer bir röportajı vardı yarının eğlence sektörü ile ilgili.

Comments are closed.